İnsan/lık inandığı şeye dönüşür
İnsan/lık inandığı şeye dönüşür
İnsanın serüveni, tarihi özetliyor; iyiye ve kötüye; güzele ve çirkine dair her şey burada saklı.
İnsana dair hikâye, dünyadaki varoluşundan başlayarak, yaşamı boyunca karşılaştığı deneyimlerle şekillenir. Zaman insanla birlikte üretilen her şeyi biriktirir. Birikimin yoruma ve senteze dönüşmesiyle kültürel formlar halinde varlığını sürdürür. Kültürel etkileşim, insana dairdir ve insanın değişimini, yeni alışkanlıklar edinmesini sağlar.
İnsanın hayatı, çocukluktan başlayarak, her geçen gün öğrenilen yeni bilgilerle ve edinilen tecrübelerle doludur. Kültür ve sanat ruhun yansımalarını da içerir. Her mevsim gibi, farklı döngüler geçirir.
Birey, toplumun içinde, aynı zamanda kişisel gelişim yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta, insanlar kendilerini keşfederler, yeteneklerini geliştirirler, hayatlarında anlam ve amaç ararlar. Bazıları için bu yolculuk kolay olabilirken, bazıları için ise oldukça zorlu bir süreçtir. Yine de insan, inandığı şeye dönüşür. Yeter ki bir çabası, gayreti, ufku olsun.
Ancak, insan yalnızca kendi hayatına etki etmez. İnsanlar, etraflarındaki dünyaya da etki ederler. Bu nedenle, insanların serüveni, dünya üzerindeki diğer canlıların serüveniyle de bağlantılıdır. Özne olarak insan, yapıp ettiklerinden sorumludur. Bu bağlamda, kendine ve topluma olan bakış açısı, onu şekillenmesine yardımcı olur.
Öyle ki, hayatın anlamını ararken kendini keşfettiği, öğrendiği, geliştirdiği ve dünya üzerindeki diğer canlılarla etkileşim halinde olan insan, kendi sözlüğünü, kendi şarkısını, kendi gülüşünü, hüznünü besteler. Her öğrendiğini belli bir süzgeçten geçirir. Tarih sürekli değişimle iç içedir. Uzun bir seslenme, uzun bir dinleme alışkanlığı içinde devinen hayat bir gün sakinleşir.
İnsanlar, tarihin her döneminde olduğu gibi, yaptıkları, ettikleriyle değişimi dinamiklerini de kendisi oluşturur. Özellikle teknolojik gelişmelerin hız kazandığı son yıllarda, insanların hayatlarındaki değişimler daha da hızlandı. Günümüzde insanlar, neredeyse her şeyi internet üzerinden yapabiliyorlar. İşlerini halletmek, alışveriş yapmak, arkadaşlarıyla konuşmak ve hatta eğitimlerini tamamlamak bile mümkün. Ancak bu hızlı değişimler insanların hayatlarını daha da karmaşık hale getiriyor. İnsanların, bu hızlı değişimlere ayak uydurabilmek için sürekli olarak kendilerini yenilemeleri gerekiyor. Bu da, insanların öğrenme ve gelişme süreçlerini asla tamamlamayacakları anlamına geliyor.
Hız ve haz çağının insanlık için oluşturduğu fay hatları var. Sürekli yenilenme, insanın omurgasını, ilklerini bozmamalıdır. Bu çağın getirdiği hızlı yaşam tarzı insanların hayatlarını kolaylaştırsa da, aynı zamanda birçok soruna da yol açıyor. Özellikle şehirlerde yaşayan insanlar, trafik sıkışıklığı, stres, zaman yönetimi sorunları gibi pek çok zorlukla karşı karşıya kalıyorlar. Bunun yanı sıra, hız ve haz çağı insanları tüketim toplumu haline getirerek, doğal kaynakların tükenmesine ve çevre kirliliğine neden oluyor. Bu nedenle, insanların hayatlarına hız ve haz kavramlarını yerleştirmeden önce, sürdürülebilirlik ve doğanın korunması gibi önemli değerleri de göz önünde bulundurmaları gerekiyor.
Tüketim toplumuna dönüşmüş olan insanın eko sistemi nasıl koruyabileceği tartışma konusu. İnsan aynı zamanda dengedir; kendiyle başkaları arasında, kendiyle doğa ve toplum arasında. Son yıllarda, artan endüstrileşme ve teknolojik gelişmeler nedeniyle dünya çapında birçok çevre sorunu ortaya çıktı. Bu sorunların çoğu, insanların tükettiği kaynaklar ile ilgilidir. Tüketim toplumuna dönüşmüş olan insanlar, sürekli olarak kaynakları tüketiyor ve doğal yaşam alanlarını yok ediyorlar. Bu nedenle, eko sistemi korumak için sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemek önemlidir. İnsanın sorumluluğu en üst düzeydedir. Bu duygudan yola çıkarak kendini inşa etmeli insan.
Sürdürülebilir bir yaşam tarzı, doğal kaynakları koruyarak ve atıkları minimize ederek yaşamak anlamına gelir. Bunun için, enerji tasarrufu yapmak, geri dönüşüm yapmak, organik ürünler tüketmek, çevre dostu ürünleri tercih etmek gibi birçok adım atılabilir. Ayrıca, doğal yaşam alanlarının korunması için ormansızlaşmanın önlenmesi, denizlerdeki kirliliğin azaltılması ve doğal kaynakların korunması gibi çevre politikalarının uygulanması yararlı olacaktır.
“İklim krizi”, aslında bir insanlık krizidir. Sanayi adına ortaya konan çalışmalar, kullanılan yakıtlar, oluşan kirlilik doğada büyük tahribat yaratmıştır. Bir an önce, insan; bindiği dalı kesmekten vazgeçmeli, çevreyle barışık yöntemler, politikalar geliştirmelidir. Tüm bu adımların yanı sıra, ekolojik sistemi korumak için toplumsal bilinçlilik de artırılmalıdır. İnsanlar, doğal kaynakların sınırlı olduğunu ve tüketim alışkanlıklarını değiştirerek gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakabileceklerini fark etmelidirler. Bu nedenle, eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri ve devlet kurumları da bu konuda çalışmalar yapmalı ve toplumu bilinçlendirmelidir.
Sonuç olarak, insan ve doğayı dengeleyen sistemi korumak için sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemek ve toplumsal bilinçlilik artırmak önemlidir. Bu adımlar, doğal kaynakların korunması ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakılması açısından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde insan, kendi bencilliğinin kurbanı olabilir; doğayı tahrip ederken kendi sonunu hazırlayabilir.
Kendini iyi ve değerli şeyler için hazırlayan insan; iyilik ve değer konusunda önemli işler başarabilir.