KİMİN KİMDE SESİ VAR? 1.
“Kimin kimde sesi var, bilmiyorum,
Bildiğim tek şey dünyanın saçları seslerden örülü,
Kuzey ışıkları arasında dalga dalga yayılıyor işte!”
Sesler korosudur insan; ses insana bulaşıcı bir güzellik olarak şarkılardan, türkülerden bulaşır önce; dengbejlerden, ozanlardan… Kimin kimde sesi var, derseniz; insan sevdiklerinin sesini taşır yanında, bir de unutamadıklarının seslerini.
Bir anı, bir söz, bir melodi, sevdiklerimizin sesiyle can bulur. Bir annenin ninni söylediği eski bir şarkı, bir dostun kahkahası ya da bir sevgilinin fısıldadığı sözler, hepsi kulağımızda yankılanır. Bu sesler, ayrılıklar ve mesafelerle bile silinmez hafızamızdan. Bir kentin sokaklarında gezerken duyduğumuz tanıdık bir ezgi, bizi hatırlar denizine götürebilir. Uzaklara bakarak, fısıldarız onları. Sonra seslerden yapılmış bir şehir oluverir gezdiğimiz sokaklar, baktığımız ağaçlar, göğümüzden geçen kuşlar. Gezegenimizin çevresi seslerden örülüdür adeta
İnsan avazı; kültürün ve tarihin de taşıyıcısıdır. Geçmişten günümüze uzanan türküler, destanlar ve hikâyeler, nesiller boyunca kulaktan kulağa, yürekten yüreğe aktarılır. Her bir ses, ait olduğu dönemin ve toplumun bir parçasını taşır. Bu yüzden, seslerimizi kaybetmek, kimliğimizi ve tarihimize olan bağımızı kaybetmek gibidir. Aslında bir “Ses arayıcısıdır” insan; doğduğu andan itibaren onu arar kulakları. Küllerin arasında kayıp notaları bulunca, bir Anka kuşu yüreğinde pır pır eder. İşitmeye, duymaya, dinlemeye büyük merakla inmiştir yeryüzüne.
Seslerin bu büyülü dünyasında, kendimize ait bir ses bulmak, onunla kendimizi ifade etmek de büyük bir anlam taşır. Kendi sesimizi bulmak, kendimizi keşfetmek ve dünyaya yaymak istediğimiz her şeyin yolu sesten geçer. Bu ses, bazen bir şiirde, bazen bir şarkıda, bazen de sessiz bir düşüncede hayat bulur. İnsan sesini bulunca, aslında hayatın anlamını da bulmuş olur; bir özne olarak kendini konumlandırır. Böylece her şeyi okuması için artık bir alfabeye sahiptir; gerçek anlamda bir okurdur.
Hayat, seslerin büyülü bir dansıdır. Her birimiz bu dansın bir parçasıyız ve seslerimizle bu büyülü koroya katılırız. Kimin kimde sesi var, sorusunun cevabı ise belki de herkesin birbirinde bir parça sesi olduğudur. Seslerimizle bir araya gelir, birbirimizi anlar ve birlikte daha güçlü bir melodi yaratırız. Dünya bir ses yumağıdır; insan da. Seslerin arasındaki bağlar, insanı da hayata bağlar; bu büyü beynimizde dalga dalga bir yaşama sevincine dönüşür.
Toplum ortak bir melodinin içinde, farklı kültürlerin ve dillerin sesleriyle de yankılanır. Her bir dil, kendine özgü ritmi ve melodisiyle bu büyük koroya farklı bir renk katar. Türkçenin melodik yapısı, İngilizcenin ritmik vurguları, Farsçanın şiirsel ahengi, Fransızcanın zarif tınıları, Arapçanın derin ve zengin sesleri, hepsi bu büyük sesler korosunun vazgeçilmez parçalarıdır. Dengbejler ise sesin, avazın büyüsünü bin yıllardır Kürtçenin zarafeti ile söyler dururlar. Aşkları, ayrılıkları, kederi bir kadını saçlarını örer gibi örerler seslerinde. Taş konaklarda, divanlarda, kerpiç evlerde onların silueti vardır hep.
Sesler aynı zamanda toplumların geçmişiyle olan bağlarını da güçlendirir. Geçmişten günümüze kadar uzanan bu akustik köprü, tarih boyunca yaşanan olayları ve duyguları bugüne taşır. Eski bir türküde, yıllar önce yaşanmış bir aşkın hüznünü duyabiliriz. Bir masalda, atalarımızın bilgelik dolu sözlerini işitebiliriz, işitiyoruz da. Ses bağı, akrabalık kadar derindir; sesin bir genetiği vardır adeta. İnsan biriyle tanışınca ilkin ses frekanslarının çağrışımına bakar, kulak kesilir. Sesi tartar, dinler ve sesle kurduğu bağla karar verir.
Günümüzde teknolojinin de yardımıyla, seslerin bu büyülü dünyasına daha fazla erişim sağlayabiliyoruz. Müzik platformları, radyo istasyonları, podcast’ler ve sosyal medya aracılığıyla, dünyanın dört bir yanındaki seslere kolayca ulaşabiliyoruz. Bu da bizi, farklı kültürlerin ve hayatların sesleriyle tanıştırıyor, dünyayı daha küçük ve daha yakın bir yer haline getiriyor.
Seslerin dünyası, insanlığın ortak dilidir. Kimin kimde sesi var sorusunun cevabı, aslında hepimizin birbirinde bir parça ses taşıdığıdır. Bu sesler, bizi bir araya getirir, birbirimizi anlamamıza yardımcı olur ve birlikte daha güçlü bir dünya inşa etmemizi sağlar. Bu yüzden, seslerimizi kaybetmemeli, aksine onları daha da güçlendirmeliyiz. Çünkü seslerimiz, kimliğimizin ve insanlığımızın en önemli parçalarından biridir. Sesini yitirmek, çok acı olsa gerek. Sesin kesilmesi ölümcül çağrışımlar yapar. Ses, yaşıyor olmanın bir nişanesidir; bir “ses ver” dendiğinde, “senden haberdar olayım” demektir bu.
“Kimin kimde sesi var” derseniz, sanırım herkesin bir birinde sesi var. Avaz, insanı nitelikli kılan özelliklerindendir. Babil Kilesi anlatısından bu yana herkes sesini arar durur aslında. İnsanın varoluş serüveni, sesinin peşine düştüğü bir ömrün hikâyesidir, serencamıdır…