BİRİKTİRİLMİŞ HÜZÜN BELGELERİ

BİRİKTİRİLMİŞ HÜZÜN BELGELERİ

Eylül, şiir basamağı... Kapımızı çalan hüzün gölgeleri. Bu gölgeler hep vardı, şairlerin dünyasında. Bir de ay ışığı, kirpiklerine düşünce kırağı.. Uzayıp gider böyle bir serçe yolculuğu.
Yazar arkadaşım Kevser İPEK DEMİRTAŞ piyanonun tuşlarına dokunarak yazmış bu denemeyi, şiirden yağmura... "Yüreğine sağlık" deyip, bırakalım aksın yolculuk. 


Masamda "Kirpiklerinde Ay Işığı" ...Kapak bizi sonbahara başlık ise aşk şiirlerine götüreceğini fısıldıyor. Zaten aşk olmayan yerde şiir olmaz.  Anlıyoruz ki, alelâda seçilmiş bir söz değil bu, mısra- i berceste misali, Ay ışığı ile ay şafağı arasında, hikmetin imbiginden süzülen mana başağı, Divan şiirinden bir 'Ferman' gibi kitaba ad konulmuş. Füsun gibi, insanın duygularını hemen harekete geçiriyor. Düş bahcesinde bir hayalin koynunda saatlerce yol aldırıyor. Bu  Eylül gününde,  yanan bir semaver gibi, sonbaharı yudumlarken, bastığımız yerde bizden öncekilerin ayak izini,  baktığımız gökyüzünde kurulmuş ortak hayallerin neşesini,  yüzümüze vuran rüzgarda edilmiş duaların sesini, ufukların güneşine sevdalı şiirlerini, bulutsuz yağmurları, uzaklara göç eden kuşları getiriyor. İddiasını kendi içinde taşıyan kitabın adından da anlıyoruz ki popüler edebiyat denilen sabun köpüğüne hiç benzemiyor. Biliyoruz ki Şiirin bir piyasası yoktur, bir dünyası vardır, bir edebi tür değil bir yaşam biçimidir. Zaten Fil ile züccaciye dükkanına girenler anlamaz şiirlerin derinliğini, onlar uzak dursunlar, biz, kitaba isim olan "Kirpiklerinde Ay ışığı" dizesini şiirlerin giriş kapısı bilip  şairine uzanalim...
Yaşadığımız serüvenleri bir başka boyutta yaşayıp bize şiir diliyle anlatan  şair, biyografik olarak öyle kolay anlatılamaz, onu da ancak şiirleriyle tanıyabiliriz. Cemal Süreya "şairin hayatı şiire dahil " demesi bu yargıyı destekler nitelikte. Şiir insanın kendi kitabına girip saklanmasidir. "Şairin Sesi" her ne kadar dünyayı dolaşsa bile şiirlerini her duyduğumuzda ilk defa duymuş gibi oluyoruz. Çünkü şairler her söylediğini ilk sözler gibi söylerler. Bunu şiirlerinde çok hissettiriyor.  şiirler şairlerin içsel eylemleridir. Seyrüsefer i içinde kendi rotasını oluşturuyor, sesini buluyor  ve adrese teslim, bizlere sunuyor ustaca. Murathan Mungan yalnız bir Opera şiirinde" bir şiir yaşatır herşeyi , yaşamın anlamı solduğunda" diyor kimbilir belki de derdimize çaredir bir şiir...

Yazımızın öznesi olan kitabımızın içeriğinden bahsedelim o zaman, her bir şiirin izini sürmeye  başlayalım , yüreğimize düşen notları sıralayalım...
Kitap 5 bölümden oluşuyor, bu bölümlerle birlikte 104 adet şiir bulunuyor. 
1. Bölüm; Hüzün Bölgelerinden oluşuyor 
2. Bölüm; ışık ve ıslık gölgeleri
3. Bölüm; serbest nazım
4. Bölüm; bulut kuşağı şiirleri
5. Bölüm; Denize kıyısı olan siirler

Şiir bir uçuş, ölüm, hüzün, aşk. Şiir bizi nereye götürecek hakikat neresinde diye sorduğumuzda ? Metnin kendi hakikati var, şiirlerde zihnin her hali olabilir ama metinlerde bütünlük var. Hikmet için minimalize edilmiş. Gri alanlara ulaşılıyor, herkes aynı şeyi anlayamayabilir, herkes birşey damitabilir. Kelimelerin gücüne inanmayanların anlayamayacağı birşey bu. 

Bu bölümlerdeki her bir dizenin kelimeleri içi ne kadar dolu ah  bir anlatabilsem, Öyle  ki ne kadar uğraşsam da anlatmaya, olmuyor hep birşeyler eksik kalıyor, olmuyor diye bırakmıyorum, belki de  olur. Lisanı kalbinin sesi. Açıyoruz dilinin defterini tüm yazdıkları; aşk, hüzün, hasret, yalnızlık, vefa, tutku, umut.  Bir çağrı, bir veda, bir sesleniş, bir seziş, bir iç çekiş, bir geç kalış. Bir de gidenlerin dönmediği bir gurbet var kelimelerin ruhunda. Uçacak bir gök yüzü var, Yarım bırakılan ne varsa hepsi boynuna dolanmış. Sanki onu şiirler doğurmuş. Temiz bir dil, berrak ve derin, içten dizeler . Şiirleri, sözcükleri sesiz konuşur sessiz yazar, sessizce düşünüp sessizce ağlar. Bir dil kuyumcusu gibi şair, yüreği bir şiir atölyesi, nakış nakış işlemeli şiirler, ufukta bir seyehat yapar. Ruhunun inceliğine , kendini ifade etme biçimine hayran kalıyor insan, bir dakikalik saygı duruşunu hakedercesine düşündürüyor insanı.  Bazen bir şarkıya yenilir, şiirin altından çok sular akar, lakin her satırda kendimizi buldurur . Susmak ile konuşmak arasında bir ince çizgide hep. Az kelimeyle çok şey anlatır. Kalbimizi okşar, hatta bazen kalp masajı yapan güzellikte olur. Zarfın içine konulmuş sevginin taşıyıcısı, uzak da olsa gelen bir selam gibi meftun olunacak şiirler.
Bitti denilen yerde yeniden bir hayat inşaa edebiliyor umuttan. Çiy damlasindan bakar çiçeklere, yapraklara, bahara hayata. Filizlenirken toprağından göğe doğru bir başak tanesi gibi inanır ekmeğe, annesinin ellerine babasının avazına, hem çok kırılgan hem çok dayanaklı. Kalemiyle, ses nağmeleriyle çağıl çağıl cagildayan şiirler bu bölümlerde tanımını buluyor.

Biriktirilmiş hüznün belgeleri, aşklar, ayrılıklar enkazında kalınmış kırık bir vazo misali, yağmuru sargı yapıyor bu yaralarına, onunla iyileştirir dünyasını, ama hüznün buğusu hep içinde  "eşikte yalnızlık" bulundurarak. Özdemir Asaf " aşkın matematiği farklıdır lavinia, ikiden bir çıkınca sıfır kalır" dediği gibi, o da, göç döngüsünün matematiğini ezgisi ve  sezgileri ile hissettiriyor bize. Nerelidir sevinç/ bir gülümseme borçluyum yıldızlara/ sen gelmeden/ sesler başlamadan/ okur yazar mısın hüznün/ aşkın hüznünü içten ve derin bir şekilde anlatırken çiçek açarsa şiirinde aşkın büyüsüyle bizi bir istasyon da bekletir. " 

Her şiirin bir şarkısı var sanki...her şiir den sonra mutlaka bir şarkısını da dinledim..."her insan bir şarkıda büyür, her insan bir şarkıda aşık olur, her insan bir şarkıda ölür, insan şarkılarından vurulur diyerek çok sevdiğimiz bir şarkıyı ısrarla birine dinletme isteği gibi onlar da hissetsin isteğimiz gibi, şarkıların ne kadar önemli bir yerde olduğunu anlıyoruz...
" uzun sürer hüznün şarkısı"

" Gün biter elbette/ tortusu kalır zamanın/ güzel hatıralar, derin izler biriktiririz/ gün biter elbette, şarkılar çoğalır./ bilir bir şiir nerede yeşereceğini / hangi kaynaktan su içeceğini "

"Şiir uzun Irmaktır / yağmur yağmur cizeleyen/ şarkılarla gitmek gerekir/ zılgıtlarla gelmek gerekir/ " ayrılıktan sonraki kavuşmanın heyecanını nasıl güzel kelimelerle doyuruyor ruhumuzu.
 " Kaç bahar devsirdik/ kaç dize yarım kaldı şiirinde sonbaharın? Sorusu yüreğe kağıt kesiği resmen.
/ göller ve şemsiyeler arasında/unutulan yağmurların sesi olduk.../" 
dilsizlere dil olmuş bir şiir...
 " ışığı şafağa döken deniz " şiiri 
söyleyemedim/ en sessiz haykırışım 
bu iki dize şiirin acısını bırakıyor zaten . 
" yağmur yağıyor dünyaya " şiirinin duygusunun lezzeti nasıl hissettirilir bilemem ki, Tertemiz bir aşk kokusu; 
"yazı ve kağıt/ söz ve müzik/ hepsi sensin/ çiçekler açıyor/ papatyalar bitiyor saçlarında/ lale ve nergis/ ortanca ve iris/ hepsi sensin" 
Bazı şiirler insanın içinde müziğe dönüşüyor, şirin müziği kendiliğinden ortaya çıkıyor...
Yazıyla yaratılmış etkili derinliği olan bir atmosfer yaratıyor.
Yalın' ın aşk şarkısına" şimdi senden vaz mi geçmeli şarkısına gittim hemen, şiiri şarkıyla birlikte tekrar okudum, değmeyin keyfe..

" şiirlerden düşmüş dizelerdik"/Kırık dökük sesler kaldı cebimizde/ mendilimizde ayrılık/ nakış nakış/işlemeli/ şarkılarımız çoktan seçmeli/ söyledik/ karanfil ve Nergis nakaratlarıyla" beni yine bir Mabel Matiz şarkısına götürmez mi " mendilimde kirmizim var"

Yanımız yöremiz şiir diyerek bir şiirde barinabilecek bütün duyguları konuşturmuş. Hüzün hikayelerini toplayarak arşivlerden... 
"Yanımız yöremiz Hasret"/ kaç kelime uzaklıktasın, bilemem/ Gel/ birlikte bekleriz şiiri/ birlikte içeriz; ben kahveyi, sen çayı" şiirinde
Hasret dolu bir bekleyiş , 
ve beni,

“Gurbet eli bizim için yaptılar
Çatısını pek muntazam çattılar
Ölüm ile ayrılığı tarttılar,
Elli dirhem fazla geldi ayrılık”.
Karacoglan'in bu şiirinin duygusuna böründürdü.


İnsan insana tamah etmezdi anladım da insana kırlangıç da mı küser,
 "avlulara gelmiyor kırlangıçlar, serçeler, nasıl bekledik." 
Belki herşey yorgundur onda ama sanmayın ki hayal haznesi yorgun düşer, vakitsiz işittiği seviyorlu şarkılar onu hep bekler.


"Işık ve ıslık gölgeleri/ ışığın düştüğü yerle kelimelerin düştüğü yer aynı defter/ okuma yazmayı bunun için öğrendim" dizeleri, 
beni bütün yansıtmalara götürdü, ışığın yankısı, ayna metaforu/ yankı mağarası...

Her şair iyi bir ruh bilimcisidir. Duygularının derinliklerini tanır. Ruhun içinde uyumakta olan imgelerle dolu dünyasını şiirleriyle bizim nadiren farkettigimiz güçlere ışık tutar.  Anlamak yalnızlıktır. Dünya en çok anlayanları yorar.   Ruhunun yorgunluguna başlı başına uzun bir şiir. Ruhbilimci herkesi anlar ama herkes onları kolay kolay anlamazlar bu yüzden iyi susarlar .
 "Her dilde yalnızlık"  kanayan bir yalnızlık. Denizini bulamamış nehirlerdir onda yalnızlık, masalını özleyen çocuk/ "dil yalnızı" aynı dili konuşamamanın derin yalnızlığı .
" bir çınar köklerinde yeşermişken/ şiir kendi mezarlığında tek başına ağlar./ hayat bir boşluğa akar." 
"Kelimeleri birer çivi şimdi ./ hangi cümleye yazsam bir hüzün tabelası oluyor/ kelimeler birer silgi şimdi/ "  yanlış anlaşılmalar" alfabesini siliyor."
Onu ne bahar anladı, ne de bedenini ısıtmaya kudreti yetmeyen yaz, bir tek kış anlar, derinlerde kopan fırtınadan habersiz...

Acı verecek kadar güzel şiirlerden oluşuyor,  Seçilmiş olan baş tacı bir yalnızlığı var.  
"Yazgı / kendini aradıkça, yalnızlaşıyor/ evrende bir başına kalan insan" 
Her şiirin  sonunda kollarını açıp kendine sarıldığını, oracıkta oturup dizlerini kucakladigini hissediyordum.


Şiir bir duygu işidir, duygu olmayan şiir ölü doğmuştur. Kalabalıklarda şiir yazılmaz,  Şiirlerini yazmak için geceyi seçerler konuşmak için kendi içiyle, uzaklara bakıp,  dalgınlığı suskunluğu. Bu yüzden geceyle ilgili şiirler de çoktur, yalnızlık teması baskındır...
"Karanlıkta ıslık çalanların şarkısı/ uğursuz bir tümcenin ilk yarısıdır / Gece, ıslıkla çalınan bir yoldur, derim./ seni bir kenarda bekleyerek, geceye ekleyerek bekliyorum.
" Gecenin ıslıkla söylenen şarkıları vardır" 
Bir şarkıda mırıldanır, bir ıslık çalar, ardından koşan ayak seslerini duymamak için, " gece ve yarısı herşeyin "

"Kaldırımlar ve gece " / rüya ve şehir arasında/ uyur nehir/ uyur şehir/ köpekler uluyor hep aynı tonda/ şehrin uzaklarını bir yol gibi" 
Geceye süzülür inceden ,

 Amazon ormanları gibidir kolay değil şairleri anlamak, çok katmanlı dizeleri, gri alanlar yaratmaları bundandır. Yamaçları engebelidir.  Gece dünyayı gizler ama kâinatı ortaya çıkarır. diyor bir  İran atasözü.

"Karanlık "/ sildim bütün renkleri/ herşey gece/ Deniz ince bir ilmekte/ düğümü çözülecek zamanın / birazdan gün ışıyınca / dalgalarla birlikte." 
  Gecenin örttüklerinden çok hatırlattıkları var, hatırlatırken sarstıkları, sarsarken suskunlaştırdıkları, suskunlaştırırken acıttıkları


"Susmuştuk hep/ hayata/ sonbahara/ ayrılıklara / uyaklar buldum."
Susmak çok acı, içinde düşünmek yoktur düşünse zaten konuşur insan. Susmanin çığlığını duyuyorum dizelerde...

" Susuyorsam akşam,/ susuyorsam sesim hüzün/ gökyüzünde uzun uzun dolaşmamdandır" susmuslarin şiiri...
" insan suskunlukta büyür "
Serçe kadar yüreğin gökyüzü kadar sancıları görülür. Hüznü Şirazedir, başka duygulara pasaport yok dedirtiyor.


Uzun raylar boyunca bir yolculuk başlar.
"Acılar kederli şairlerdir/ hep akşamüstü şehre bir seyyah gibi gelir/ adressiz mektupları, kayıp şehirleri var. / ve bir gelişin bileti yakılır sonra/ ben kederin yedi tonuyum/ "
Yük kalpte olunca kimseye tut şunun ucundan diyemiyorsun, ilmeği kaçmış bir düş gibi hayat.
Hayatına değmiş herkesten geriye sadece vefası kalmış şairin.

" Serbest nazım "  bölümündeki şiirleri enfes...
Kanatları var nazmın/ gökyüzü sonsuza bir şiir"
İnsan, gök yüzüne bakacak vaktim olmalı diyor bu şiirlerden sonra...

"Uzun sözler" de " Büyük Adamlar" dan öyle bahsetmiş ki,  şiiri okunmaya değer. Kendini büyük sanan ünlü ünsüz herkese gelsin bu şiir... bu şiir için şunu demek istiyorum; 
Şair olmak değil,  şair doğmak gerekir. manen beslenmiş hikmet dolu insanlardır, şairler devletler yıkmış, cumhuriyeti kurmuş, alemleri doğurmuştur . Dadologlu'nun "Ferman padişahın, dağlar bizim demesi, Pir Sultan Abdal' in protest şiirleri, Nazım Hikmet in vatan şiiri Kültürümüzde  şiirin  ne kadar dinamik olduğunu ve şairlerin önemini gösteriyor aslinda. Okuma yazmanin olmadığı zamanlarda bile şiir toplumsal dönüşümlerde ideolojik hazırliklarda kültürümüzün icinde hep vardı. 
Tarihin her devrinde , her yönetim biçiminde iktidarların yazarlardan korktuğu gerçegi kaçınılmazdır. Bu olgu bile sözün gücünü göstermeye yetiyor. Tank, top ve orduları olan koskoca iktidarlar sözden ve yazıdan korkuyorlar, öldürseler de yok edemiyorlar. Hızır paşa unutuldu. Pir sultan öldü dirildi... 4 yy'a rağmen zalimlerin suratında tokat gibi şaklamaya devam ediyor. Toplumsal vicdanın sesi olabilenler ,  fikir ve hizmet üreterek sivil olabilir . 

"Ögretmenler" / çocukların gözlerinde büyüyen kelimeler" /dir .
 Bu şiirde.


"Bir dal gül kalır/ herkesten sonra kül kalır."
Uzak iklimlerin düşlerine sürulmüs potporik acılar..
"O kapı hep vardı. / şiirleriyle onarılmamış bir ömrün hikâyesi sanki.

"Uzun Hüzün " / uzun etme artık/Akşam vakti gel kıyılarıma/ geceyi uzat bir şiirde/ bulutları akşama sürdüm/ havanda dövdüm acı kelimeleri/ hüznün evidir gözlerin/ orada uyurum şiirler boyu. " 
Onu ne sevdiği, ne de etrafında duvara benzeyen insanlar anlar, arka bahçedeki kelebekler, kuşlar, dil olur... Bu dili de ancak o dili bilen Süleyman anlar.


"Hazan ve hüzün"
Şarkılar, Hazan, hüzün doğayla güzel bir uyum olmuş
Ama şu kelimede donuyor hep, bütün dizelerde, 'Yalnızlık...' paylaştırır hüznü kimsesizligiyle. Başına taş yaptığı seçilmiş yalnızlığı...


" istasyon caddesinde yalnız bir ağaç"/ gelirsen karşıki terasta sana bir kahve ısmarlarım " 


"Gün batımında yollara düşer miyiz?"/ insan hüzün kadar/ gün batımında büyür ışıklar/ büyür gözbebekleri sevincin./ Ay ışığı büyür bir denizde/ bir umuda yazılırız biz de "


" Gözlerin uzun sözlükleri vardır, / sevinçten hüzne bakan/ Doğu'dan Batı'ya "İpek Yolu" gibi
Tarihi bir geziye çıkarır bizi...

Kelime seçimi, dil titizliği, zengin çağrışımlar sembolik anlatım, masal tadi siirsellik...
Rüya ile gerçek içiçe, masalsı bir dünyanın kapısı, 
Kaf dağından sıcak denizlere bir yol var, adını sual etmeden sadece şiirlerini okuyup hissetmek öyle özel ki...

" Sulara İndi Akşam"/ akarken zaman/ bahçelerde hazan, ağaçlarda hüzün,/ güzel arkadaşları olmalı insanın/ hüznünü, efkarını paylaşan/ buruk bir gül tadında kalan"
Bir yerlerde umut adına anlam yüklüyor ses ile söz arasında, susmak ile söylemek arasında...

"Ömür birgün biter"/ yıllara kar yağar, yağmur döver camları/ pencerelerde yüzümüz kalır " 
Bu şiir bana şunu hatırlattı, hani sevdiği insanı anlamayinca, kırılır kendine ya insan, uzun bir otobüs yolculuğunda cam kenarından bakarız kendimize ya, o yolculuğa çıkarıyor bizi, çiçeklerini soldurduğumuz bu dünyadan kıymet beklemememizi, " topraktan gelen toprağa gider" diyerek payına susmak düşer insana, payına dudak kenarı kanatmaları... Uzak bir yaz mevsiminin bitişini haber verip sanbahar şarkısını çaldırtıyor. " bilirim bir Sonbahar, şarkılardan ayrılıktır" diyerek hüzne konuk ediyor. 


Özgür bakışlıdır şiirleri, gökyüzünden ve kuşlardan biliyoruz. 
Çizdiği cümlelerde kendini arar, kendi izlerini,kendi esintilerini...

 " Bulut kuşağı şiirler/ ıslak imzalı şiirler, / vakit tamam, parklarda o beklenen yağmur...
Yalnızlık, hüzün, yağmur, sevgi, özlem tabiat temalı bol şiirlerden oluşuyor.
Şiirlerinde hep ekmek ve emek kokusu. O bir dolu buğday başağı, boyun büker aşka. Gönül bu tutabilene dert olsun...
Yağmur mudur her mevsim filizlenen / son faslı bulutun/ senin gelişin/  bütün güzel yolculuklar/ sesine yakışan sözler? Bir aşka yakışan bütün imgeler bu şiirde...
Yağmurlar düşüyor toprağa inceden inceye, herkesi ıslatıyor mu bilemiyorum ama aşk sokağında sırılsıklam dizeler...
"Bulutlarla söyleşelim yağmur öncesi"/ gökyüzünün inceliği/ maviyi esirgemeyen cömertliği/ oraya baktıkça büyür insan/ yağmur konusunu çeker içine / asırların yorgunluğunu/ sararak bir efkari sessizliğe/ bir yalnızlıktan öteye."


" Yağmur mudur Akşamın rengi/ bir yalnızlığın sonbaharı/ Eylül, Ekim, Kasım/ dünyanın renklerini yüzüne süren/ ve sarıyı baş tacı eden...
Alışınca yüce bir yanı vardır yalnızlığın, huzurlu bir hüznü Kendi kapını açıp kapamanin gizli sevincidir aslında.
Sonbaharın ve ayrılın sembolü sarı baş ağrısı/ baş tacı...
Beklemeyi muhteşem öğrenmiş, ama fazla bekletilmesi aşkını değil, ömrünü yormuş, dağlar gibi sessiz yıkılır. 
"Çık Gel sözlerinde"/ gözlerinin içtenliği, umudun sesiyle,/ tarayarak hüznü/ köpürterek sevinci./ beklenenin o uzun kelimelerinde,/ kirpiklerinin ucundaki gülle,/ sonbahara iliştirilmiş rüzgarla/ hatırladığın güzel şarkılarla/ çık gel sözlerinden 
Rüzgarlık halı biraz özgürlüğe benzer.

"Sis çöktü gözlerine dünyanın/ vedalar uzun sürer bazen/ kırlangıçlar üşüşür yollara/ oralarda dumanı azalmaz bir sonbahar var./ sonrası yağmur, sonrası hüzün, sonrası kar..."

" pencereni kapatma" 
Oraya Bir gökyüzünü/ hayatı/ nefesi/ kahve kokusunu sığdırır.

"Sırları ve sevdaları olan insanlar " öyle katmanlı ifade edilmiş ki üşürsünüz.
Şairin en çıplak beyanı şiirlerinde gizli. Ağaç yeşilini saklamaz,  deniz mavisini gizlemez, kuşları kırlangıçları, göç katarlari mutlaka birşey anlatır, buram buram sevda hatırlatan, dizeler gibi kendine yazi verenin güneşi çaldığını da hissettirir, gökyüzü kimi zaman mavi , buz gibi kesildiği kış günleri de var, üşütür bizi ama her seferinde mevsim sonbaharda .


"Tutkudur bu Sonbahar göğü"
" Tutkudur ömrün balkonunda bir başına oturmak " başlara taç seçilmiş yalnızlığın çok güzel bir tarifidir bu şiir, dolayısıyla sonbaharın şairdeki anlamını da yakalamış oluyoruz... Kendini bulan bir insanın şiiridir.

" göçle başlar her şey, / sen ve yol/ sen ve veda/ bir Sonbahar ilişir yakamıza. En çok Eylülü' severim./ rüzgarı, hüznü ve ağaçlarıyla. Sen yamacında kal, göçersen beni de al " 
Göç şiiri enfes bir duygu oluşturdu...


Bir şiiri hissettikten, iç ritmini ve ezgisini duyduktan sonra , o içimizde gelişiyor.
"Akşamın yanağında bir Sonbahar"/ bir ben kalırım/ serinlik çöküyor sokaklara/ alamıyorum gözlerimi uzaklardan./ hâlâ Sesimiz o şarkıda rehin,/ hep gün batımında çalmaya başlar/ orada birikirim/ o çalar, ben söylerim."

"Renk Armonisi bir Sonbahar/ kirpiklerim hüzünlü şarkılara uzar" 
"Kelimelerin sonbaharı "/ sustum şarkıların yokluğunda/ ben bir aşkın sonbaharıyım, sen demi bir şarkının/ zamana küsmüş kelimelerim/onaramaz kimse sesimi/ yüreği burkulmuş bir iklimden geçiyoruz./ 
Seven yürek hassas olur, kırgınlıkları, küskünlüleri olur elbette. Tutmasını bilmezlerse gül yaprağı bile kanatabilir onu.

"Gramer "şirine kalbimi bıraktım. Bir Sonbahar şarkısı öyle kıymetli ve özel ki, içinde bir evrenin ruhu var,
 " Benim yerime bir "sonbahar" yaz,/kendini ekle imlasina yalnızlığımın/ sil noktalama işaretlerini/ sağalt sesimi/ köreldi kelimelerim/ çözdüm grameri dünyanın/ yenginin ve yenilginin/ şarkının ve şiirin"
"Geçer Zaman" şiirinin büyüsüne kapıldım,
İkimiz bir gül konusunda birikiriz/ bahçeler çiçek açar her bahar/ su, kitap ve şarkılar
Sevda büyüdükçe içimizde,/ sonra büyür gölgeleri çocukların,/ yağmur yüklü bulutlar,/ şehrin saçlarını yıkar."

" Yaprak dökümü bir takvimdeyiz" inanılmaz güzel şiir iki yaka şiiri.
İki yakası iki ayrı Eylül/ kavuşmanın ve ayrılığın tonlarında/ randevusuna koşan bir şehir/ eski çarşı hâlâ vefalı/ Bakırcılarda nostalji/ gül senfonisi/ bütün bakışlardan bir tutam sen/ bir plak sesinden çıkıp gelsen/ takvimler en çok sen/ bir cumartesinden çıkıp gelsen...

"Cemre düşünce suya" buram buram aşk... özlem, düş, bekleyiş, dilek...

" düşlerimiz yeri öptüğünde/ güzel olacak dünya/ sonra hüznümüz yalnızca sonbahar olacak/ bir Eylülü' aşacağız salıncaklara / bakacağız ucurtmalara"

"Bir şehrin inceliğisin "/ bir şehrin inceliğinde sevdiğini görmesi çok naif. Divan şairleri bir şehre şiir yazdıklarında bir güzele yazılmış gibi yazarlar aslında şehre dair tüm övgüler, güzeli on planda tutup şehri tül altında bırakıp gizemi şehre hediye ediyor, ama bu şiirde tam tersi şehir ön planda sevdiği gizemli

"Güzel zamanlara yazalım seni "/ bir Deniz Eylülü' nden sonra/ Akşamın saçlarını ördüğünde "Efsun" /Gülümseyen güzel kelimelere/ yazalım seni/" gizemin doruğunda olan bir şiir.

"Güzel anlar vardır takvimlerde"/ sen şiirimsin ey akşam! Gül yüzlü bir Ekim'de/ güzel bir şarkının yüzüyle/ sözlerin olsun isterim/ akşama ve şarkılara dair/ seni bulsun bir şair. / sen şiirimsin işte...

"Sen şarkılarımda uyu, ben sesinde."/ sen düşlerimi ör/ ben saçlarındaki esmerliği/ gül düşsün aramıza/ Mem u Zin masalı gibi/ Duru bir havadan bir derviş seslensin/ iki yakamız bahar/ bir Eylül'de bir araya gelsin. "

"Sen yakamoz ben akşam "/ çalsa ince bir keman/ bundan âlâ şarkı mı olur? Kirpiklerinde Zin' i bulsam/ tılsımı bozulmamış o masalı/ Ahh! Mızrabı kırık zaman/ sesimi alıp gitsem/ Kaf dağının ardına/ Uzak denizlere/ bir güzelin göz hizasında kalsam."

Kendinden kaçıp uzaklaşmak isteği, özlü bir gözlemi var kendine karşı, 
Toprağın rengi/ sen sokaklarımın ismi oluyorsun/ keşfetmek hergun aynı şiiri/ yeniden çizmek zamanın büyüsünü/ senin düşlerini yeniden keşfetmek için büyüyorum " 

"Biz seninle o sözleri çoktan geçtik./ kitabın ortasından konuşalım/ şiirle saralım yaraları" diyor ve İyilestiriyor okuyucusunu...

Birbirini tanımayan insanların ruhu edebiyat sayesinde birbirine sarılır. Bu hiss herşeyden kıymetlidir.

Denize Kıyısı olan şiirler
" Ben bir iskelede bekliyorum, avuçlarımda deniz kokusu ve yosun. Rüzgar birazdan şiir getirecek, içinde hasret ve buğu/ denize kıyısı olan saçların düşüyor yüzüme " 

Toprak anamız çiçekler ağaçlar, kız kardeşimiz, sevgilimiz, havanın suyun yağmurun emanetciyiz.

"Yaz renkleri "/ Mor ve lacivert bir yaz/ Hazirandim, dut ağacının gölgesinde/ temmuzdum, soğuk bir çeşmenin başında/ Ağustostum, bir seyyahın heybesinde..."

" Yüzümde nasılsın imgesi/ Bahar gölgesi/ bir yaz biletiyle duruyorum işte/ Bismil yolu, leyleklerin vadisi " bir yolculuga olan özlem ancak bu kadar güzel nakşedilebilir bir şiire. Leylekleri havada gören yolculuğa çıkar ama duygusu nasıl ağır Allah'ım anlatamıyorum...

Şiirlerinde o kadar çok mücevher var ki kararsızlıktan dolayı meyve bahçesine girip de meyve yiyemiyen bir insan gibi elimizi hangisine uzatacagimizi şaşırıyoruz. En iyisi en kısa zamanda bu sonbahara iyi giden kitabı alın elinize, geceleri yatmadan önce bir kaç şiir okuyun. Ben okudum çok duygulandım, ben duygulandım tekrar tekrar okudum, sevgili okur sen de oku sen de duygulan