YANGINLAR VE İKLİM KRİZİ KARŞISINDA İNSANIN TUTUMU

“İklim krizi” kavramı kimi çevreler tarafından bir komplo teorisi olarak yorumlanmaktadır. Yıllar önce bilim insanlarının dile getirdiği, sel baskınları, yangınlar, kuraklık gibi doğal olaylar ardı ardına gelmeye başladı. Bunu son yıllarda Türkiye’de meydana gelen doğal olaylardan anlıyoruz. İklim krizi; özetle iklim rutinin bozulmasıdır.

Yangın, başladığı yerden süratle yayılır ve önüne çıkan her şeyi küle çevirir; ağaçları, kuşları, ceylanları, otları yok eder/ ediyor da. Yangın bir “kıyamet” belirtisidir adeta; bir yok ediş makinası gibi olarak çalışır. Korkunç sonuçları olur her zaman. Ne yazık ki insan- doğa ilişkisinde insan çok bencil bir tutum takınmıştır her zaman. Oysaki doğayı ekosistemi korudukça insan da güvencede olacaktır.

Yakın zamanlarda büyük yangınlar yaşadık; Diyarbakır- Mardin arasında çıkan yangında, buğday tarlaları, köyler, insanlar yandı. Bugünlerde hâlâ ülkemizde devam eden 75 kadar yangın var! Bolu, İzmir, Aydın’ının dağları, ormanları, köyleri yanıyor. Ekranlardaki görüntüler yüreğimizi dağlıyor; günlerce devam eden yangınlar karşısında ne yazık ki bütün müdahalelere rağmen büyük tahribatlar yaratıyor.

Yangınlara biraz daha geniş bir pencereden bakmak istiyorum. Babam, doksanlı yaşlarında; dün kendisiyle haber izlerken çok duygulandı, gözleri doldu, yangın ve yangının kül ettiği her şey onu kedere boğdu. Bana “ Eskiden de yangınlar olurdu, bizler traktörlerle hızlıca müdahale ederdik. Köyler arasında bir dayanışma vardı, herkes yangını söndürmek için seferber olurdu. Yangından yaralanmış olan yaban hayvanlarını kurtarmak için çalışırdık. Yazın tedbiri elden bırakmazdık; buğday tarlalarının etrafını sürerek, olası yangınlar için tedbirler alırdık. Kuşlara, yaban hayvanlarına seslenirdik, eğer yangın çıkarsa; bulundukları yerlerden uzaklaşmalarını söylerdik”… Burası beni çok duygulandırdı. Hayvanlara, canlılara karşı duyulan sevgi tam da olması gereken. Bu yazıyı kaleme almamın nedeni, bu özel sohbetimiz.

Dünyanın her yerinde yangınlar çıkıyor elbette. Ormanların, doğanın yanıp kül olması karşısında uzmanların nasıl öneriler yaptığını da paylaşmak istiyorum. Önleyici hekimlik gibi, önleyici afet tedbirleri de önemli bir çalışma alanıdır. Galiba önleyici tedbirler konusunda yeterli değiliz: bunu depremlerde, sellerde, toprak kaymaları gibi değişik olaylarda gördük; dere yataklarındaki yapılanma, kurallara uyulmayan toprak istifleme alanları bunun göstergeleri. Meteorolojik bilgileri artık günler öncesinden biliyoruz; bu bilgileri de kullanarak orman yangınları konusunda daha ciddi tedbirler yaşama geçirilmelidir.

Yangınlar kategorik olarak iki nedenle ortaya çıkmaktadır; İnsan kaynaklı nedenler, doğa kaynaklı nedenler. İnsan kaynaklı nedenler arasında: piknik yerlerinde söndürülmemiş ateşler, sigara atıkları, dikkatsizlikler birinci sırada yer alıyor. İnsanlar, rahat nefes almak için gittikleri doğal ortamları yok edecek tedbirsizlikler içinde hareket ediyorlar. Bu bir çeşit magandalıktır; bu konuda büyük bir boşluk bulunuyor; yangınlar çıkıyor, binlerce hektar orman, doğa, arazi küle dönüyor binlerce yaban hayvanı yok oluyor, evler, köyler yanıyor; sonra dönüp bunun faillerini arıyoruz; elbette aramalıyız; ancak mesele yangınların önüne geçmek olmalıdır. Yangınların önüne geçmek, bunların hepsinden daha öncelikli olmalıdır.

Piknik yerlerinde ateş yakılması derhal yasaklanmalıdır. Bu alanların sıkı bir kontrole ihtiyacı var. Ayrıca orman güvenliği için görevlendirilen çalışan sayısı birkaç kat artırılmalıdır. Ülkemizin doğal kaynaklarını, yeşil alanlarını, sularını korumak hayati önemdedir. Ayrıca okullarda “Doğa bilincinin geliştirilmesi ve doğal zenginliklerimizin korunması” başlığıyla müfredata dersler konulabilir. Çocuklar erken yaşlarda bu bilgi ve bilinçle yetiştirilmelidir.

Ormanlık arazideki atıklar derhal toplanmalıdır; özellikle cam parçaları, cam kırıklarının toplanması hayati önemdedir. Sıcaklığın belli derecelere çıkması güneş ışıklarının cam kırıklarından yansıması sonucu yangınlar çıkabilmektedir. Cam kırıklarının ormanlık alanlardaki piknik yerlerinde kalması, özensiz davranılması tamamen bir insan hatasıdır ve ölümcül sonuçlar doğurmaktadır.

Ülkemizde yangınların önemli nedenlerinden biri de “anız yakmaları”dır. Anız yakma, son derece korkunç bir gelenektir. Çiftçilerin, köylülerin bu konuda bilinçlendirilmeleri gerekiyor. Çünkü anız yakma, doğa için bir başka felakettir. Ekinleri biçtikten sonra, torağa tekrar ekim yapmak için anızlar yakılmaktadır. Aslında bu yangınlar, toprağı da öldürüyor, verimini azaltıyor, üzerindeki canlı popülasyonu yok ediyor. Bu yöntemin yanlışlığını, zararlarını anlatmak gerekiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı bu konuda çiftçileri bilgilendirmek ve bilinçlendirmek üzere çeşitli programları, projeleri hayata geçirebilir. Çünkü ülkemizdeki yangınların önemli bir kısmı da bilinçsizlikten ortaya çıkmaktadır.

Özellikle yüzyıllardır fosil yakıtların kullanılması sonucu, sera etkisi gibi faktörler küresel ısınmayı tetiklemektedir. Fosil yakıt meselesi, küresel bir meseledir. Küresel ısınma karşısında farklı komplo teori geliştirenler, küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim krizinin adım adım sonuçlarını yaşamaya başladığımızı görmelidirler. Komplo teorilerini gerçeklere tercih etmek, bu dünyaya yapılacak kötülüklerden biridir.

Doğal nedenlerle çıkan yangınlara bakıldığında; en çok yıldırım düşmesi, aşırı sıcaklıklar gibi nedenler öne çıkmaktadır. Sıcakların artmasında insan faktörünü bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Yangınlar, doğa eko sisteme ile yakından ilişkilidir. İnsan “doğayı kendine uyumlu getirme çabasında” adil davranmalı, doğayı yok edecek yöntemlerden, aşırılıklardan kaçınmalıdır. Aç gözlülük, aşırı tüketim felaketlerle sonuçlanmaktadır.

İnsanın kendine çeki düzen vermesi, bencilliğini terk etmesi, kendi geleceğini doğanın varlığı ile iç içe olduğunu hatırlamasında yarar var. Galiba “önleyici tedbirler” en önemli mesele.