O k u m a k B ü y ü l e y i c i d i r

 

Okumak; varoluşun kodlarını çözmek, hayatı anlamlandırmak, yüreğin sesini daha iyi duymak üzere başvurduğumuz bir dizi işlemi kapsar. Okuyucu zamanla bir “okuma kültürü” edinir. Okudukça, ufku genişler, kavramları çoğalır, kelimelerin büyüsüne kapılır, bir nehir gibi akar...

“Bir kitap niçin okunur?”derseniz, çokça cevabı olan bir soru sormuşsunuz, demektir. Belki merak, belki, macera arayışı, belki felsefenin çekiciliği, belki bir romanın gücü, belki şiirin sonsuzluğu, belki de sığınacak bir liman arayışı... Ancak sahip olduklarınızın ötesinde kitaplar bir şeyler sunarlar size, bazen “tahmin etmeyi”ya da bazen “tahmin edilemez olmayı” kestiremezseniz. Bu şaşkınlık hâli çekicidir aslında.

Okumak böyle bir şeydir.

Eğer “Kitaplar neyiniz olur?” sorusuna verecek bir cevabınız yoksa ve henüz sizi derinden etkileyen bir kitap bulamadıysanız sıradan nesnelerle örülü dünyada ruhunuza hiç dokunulmamış demektir. Kitapla yolunuz henüz kesişmemiş demektir. İçinizde bir yerde olan ve henüz hiç kullanmadığınız, anlamını bile merak etmediğiniz o “şeyle” henüz bütün olamamışsınızdır. Bu yüzden, sizin hayatınıza katacak daha çok şeyiniz olduğuna inandıran bir yazarla karşılaşırsanız, bir kitap okunsanız, işte o zaman işler değişir.

Okumak böyle bir şeydir.

Bir anda kendini kitapların arasında bulursunuz. Kütüphanelerin, kitapevlerinin, kitap fuarlarının, yazar söyleşilerinin müdavimi olursunuz. Çantanızda kitap taşımaya başlarsınız, çevrenizdekilere kitap önerileriniz olur. Sayfalara, metinlere, temalara başka bakmaya başlarsınız. Yazarlardan “alıntılar” yapmayı alışkanlık haline getirirsiniz.

Okumak böyle bir şeydir.

Üstelik güzel bir kitap, hayat boyu okuyabileceğiniz, okuyabildiğiniz her mevsimde farklı cümleleri ve anlamları keşfedebileceğiniz bir sonsuzluk şarkısıdır. O şarkıyı zaman zaman söylersiniz, ya da o gelir sizi bulur. Sağlam anlatımlar, akıcı üsluplar sizi çeker. Şiirler sarar çevrenizi, size şarkılar fısıldar.

Okumak böyle bir şeydir.

Edebiyat, sanat insanı dengeler, sıradanlığın sınırlarının dışına çıkartır. Çünkü hayal etmek, incelik kıyısında yürümek, dünyaya başka şafaklardan bakmak bir ayrıcalıktır. Hem okurlar arasındaki söylem, dil trafiği, yol ayrımlarındaki renkli ışıklar, yorum farklılıkları ayrıca bir edebiyat sofrasıdır. Kitapseverler, “kitaplar ülkesinin yurttaşlarıdır”; aynı zamanda akraba sayılırlar; birçok “karakter” tanırlar ve onlar arasındaki diyaloglara hâkimdirler. Bu yüzden, tanıdıklar arasındaki iletişime, muhabbete sahiptirler.

Okumak böyle bir şeydir.

Yolunuz Dostoyevski’ye, Tanpınar’a, Cahit Sıtkı’ya, Tolstoy’a, Cemal Süreya’ya, Puşkin’e, Nabokov’a, Necip Mahfuz’a, Zola’ya, Hafız’a, Füruğ Ferruhzad’a, Mustafa Kutlu’ya düşer. Soluklanırsınız arada bir. Bir romanın en heyecanlı yerinde, bir şiirin şafağında, bir bilgenin sofrasında… Mehlika Sultan’ı aramaya giden şaire yol arkadaşı olursunuz, İtalo Calvino’nun Kesişen Yazgılar Şato’suna tırmanırsınız, Âmin Maalouf’la Semerkant’ta tarihin izlerini sürersiniz…

Okumanın büyüsünü hissedersiniz.

Öğrenirsiniz, anlarsınız, duygulanırsınız.

Hepsi bilgecedir ve öğreticidir.

Okumak böyle bir şeydir.